Nov 17, 2014

Yine mi güzeliz, yine mi çiçek?

Yine mi güzeliz, yine mi çiçek? Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm bu konuda, ÇarkMag’de giriş niteliğinde bir yazı yazan Hayat’a öncelikle teşekkürler.
 
Konumuz güzellik, güzellik yarışmaları, güzel kadınlar… Değil! Konumuz kadınlar. Öldürülen trans kadınlar. Her gün müşteri dayağı yiyip “çirkinleşen” orospular. Konumuz “kadına en az benzeyen çirkin kadınlar”. Ağdasını yapmamış, epilasyonu yarım kalmış, penisi olan kadınlar...

 
Sylvia Ji
 
Trans Onur Haftası’nda polemiklerle gerçekleşen bir yarışma, onu takip eden haberler ve ardından gelen” Miss International Queen Pageant” adı verilen yarışma. Yazıyı yazmama neden olan şeyler bu çerçevede şekillendi. Eleştirilerim de elbette bu yarışmalar çevresinde dönecek. 
 
Bu konuda yazarken, konuşurken birkaç olgu ve olayı konuşmamız gerekiyor.
 
İlk olarak “güzellik” kavramını konuşalım.” Güzel” toplumsal algıda yarattığı en genel tanımıyla, göze hoş gelen, göze batan herhangi bir kusuru olmayan “şeyler” için kullanılan bir sıfattır. Yani güzel aslında, bizi öldüren toplumun bize dayattığı estetik algılarıdır. Katilimizin bizi görmek istediği biçimdir aslında. Çünkü eğer kendine “kadın” diyorsan “sütun gibi” bacakların, ince bir vücudun, vücudunla orantılı göğüslerin, dökülmemiş saçların, uzun kirpiklerin ve seni seksi gösteren dozda makyajın olmalıdır! İstenen bu. Önce Türkiye’de, sonra Tayland’da yapılan yarışmaların temelinde de ne yazık ki bu algılar vardı. 
 
Ardından bu güzel tanımının yarıştırılma halini konuşmamız gerekiyor bana kalırsa. Natrans ya da trans fark etmeksizin tüm güzellik yarışmalarında amaç sistemin öğrettiği güzellik algısına uygun kadınları-erkekleri göz önüne çıkarmak, bedeni metalaştırırken bunun yanında da sistemin istediği gibi olmayanı veya olmak için çaba göstermeyeni dışarıda bırakmak ve aynı zamanda güzel olmak için harcamalar yapmaya teşvik etmektir. Olayın aynı zamanda ırkçı-milliyetçi dürtülerle şekillenen yanları da vardır ancak bu yazımızın konusu değildir. 
 
Ancak buradan “feminen” olmanın kötülüğü veya bir kadının (trans-natrans) dayak yediği için veya öldürülme tehlikesiyle yaşadığı için makyaj yapmaması gerektiği, kendisine hoş gözüken şeyleri giymemesi gerektiği veya bedenini kendi istediği kalıba sokmak için çaba göstermemesi gerektiği gibi bir sonuç çıkmasın. Burada temel mesele, bunların dayatılması, zorunluluk halini alması ve yetmezmiş gibi yarıştırılması. Bir de yarışmanın gerçekliğini, hayata dokunan yanını sorgulamak gerekiyor bana kalırsa. Her gün öldürülen trans kadınların olduğu bir dünyada, hayata dokunmayan bir iş eleştirilmeye açıktır çünkü. Kürk firmalarının, büyük otellerin sponsor olduğu yarışmada amaç görünürlük arttırmak mıdır? Mesela eşcinsellerin eşcinsel olduklarını söyleyemedikleri Rusya adına yarışmaya katılan trans kadının ülkesindeki aktivizme katkısı nedir bunun? 
 
Ve tekrar toparlamak amacıyla yerele dönecek olursak, İstanbul’da gerçekleştirilen yarışmada, “güzellik” yarışmasında trans kadınlar sırasıyla podyuma çıktılar. Seçilmek istenen şey aralarından hangisinin en güzel olduğuydu. Bu çok garip arkadaşlar! Parasızlıktan dolayı merdiven altlarında başarısız estetik ameliyatlar geçiren trans kadınların olduğu bir ülkede, yine aynı kadınların müşteri dayağından haftanın 7 günü yüzlerinin şiştiği bir ülkede ve yine aynı kadınların her gece ölümle burun buruna geldiği bir ülkede, Türkiye’de, her an öldürülebilecek, sakat kalabilecek kadınların “en güzeli” seçiliyordu. Seçilen gerçekte neydi peki? Yani bahsedilen güzellik algısı tam olarak neydi? Bunun cevabı çok açık: Natrans kadına en çok benzeyen, en güzeliydi! Yüzü gözü fazla şişmemiş, memelerini düzgün bir doktorda yaptırabilmiş, saçları istediği gibi uzamış, fiziği düzgün olan, en güzeliydi. Belki de en şanslı olan, en güzel seçilmişti!
 
Üzgünüm arkadaşlar, bizim bunlara ihtiyacımız yok! Bu ülkede ibneler, dönmeler yaşayamıyorken, çalışamıyorken, okuyamıyorken, sağlık hizmetlerini alamıyorken, toplu taşımaya dahi binemiyorken “en güzel” olmaya ihtiyacımız yok. Celladımıza âşık olmayacağımız gibi, celladımızın onayını almak için, hatta belki onu kendimize âşık etmek için onun kalıplarına girmeye niyetimiz yok!
 
Eğer bir şekilde gece çarktan evlerine dönebiliyorsa trans kadınlar, bir şekilde otobüste tacize uğramadan evine gidebiliyorsa ibneler, ailelerinin baskılarına karşı hâlâ ayakta durabiliyorsa trans erkekler, hepsi birden yine güzeller yine çiçek!
 
Ve bir kısa not: Yazıyı Yankı Bayramoğlu özelinde yazmadığımı, eleştirimi geneli esas alarak yaptığımı belirtmek isterim.

Emre DEMİR (Liseli LGBTİ Oluşumu)